Muhalefetten İttifaka: Hakan Arslanbenzer’in Toplu Şiirleri Üzerine

Mustafa Nurullah Celep
MUHALEFETTEN İTTİFAKA:
HAKAN ARSLANBENZER’İN “ÇOK ÜZGÜNÜM” ADLI TOPLU ŞİİRLERİ ÜZERİNE
1.
Neo Epik/Popülist Şiirin kurucu isimlerinden Hakan Arslanbanzer’in toplu şiirleri olan Çok Üzgünüm[1] kitabı geçtiğimiz yıl Kasım ayında yayımlanmıştı. Şiire 21 yaşında başlayan, ilk şiiri Eylül 1994’te yayımlanan şairin toplu şiirleri, önceki yıllarda çıkmış kitaplarını içeren 6 bölümden oluşuyor. Arslanbenzer, son şiir kitabı Vatan Somuttur’u en başa alarak, sıralamayı sondan başa doğru düzenleyerek, bir anlamda orijine, imgeci şiirin otağına işaret ediyor.
Yayımlanmış ilk şiirin tarihini, 1994’ü göz önünde bulundurursak, 20 yıllık bir şiir davasından/mücadelesinden ve kavgasından bahsediyoruz. Yani 20 yıl Büyük Türk Şiirine emek vermiş bir şiir işçisini konuşuyoruz.
2.
Toplu şiirler içinde yer alan birinci bölüm, son şiir kitabı olan Vatan Somuttur adını taşıyor. Arslanbenzer bu şiirlerde, alabildiğine somutun içinden konuşur ve söz alır. Soyut ve içrek olan artık gerilerde kalmıştır. İlk dönem “imgeci şiir” aşılmıştır; bu şiirlerde siyasetin, hayatın ve kavganın göbeğinden konuşan bir şairin “somut bir davranış biçimindeki” eyleme tarzına tanıklık ederiz. Şiir, artık içe dönük algıdan, bir eylem biçimi olarak şiire doğru evrilmiş, günlük konuşma dilinin de belirsizliğe yer bırakmayan somutluğuyla “halkın içinden” bir konuşma biçimi tercih edilmiştir. Mısraların şekillenişi itibariyle “kemiksi” diyebileceğimiz imgeden ârî, net ve doğrudan konuşmaya öncelik tanıyan, günlük hayatın ve siyasetin kalbinden ses veren, siyasi, epik, realist ve kavgacı bir şair karşısındayızdır:
“Kaloriferin karşısına sobayı koydum ben bu işlerde
Ayağıma karşı elimin tarafını elime karşı
Yüzümün tarafını tutarak başladığım bu işlerde
Arkadaşsız kalmanın tarafını gelişmeye karşı kalkınmaya
Soğuk havalarda kılınan sabah namazlarının
Yaz günlerine karşı çocukluğumun meyveleri
Şeftali üzüm ve kaysı tavlalarına karşı karpuz peynir
Okuldan arkadaşlara karşı diş ağrılarının tarafını
Sigortasız yüzü kireç gibi olan taş düşüren
Sabahlara kadar.”[2]
Şairin Çok Üzgünüm adlı ikinci bölümündeki şiirlerde halkçı bir duyarlık olmakla birlikte nispeten daha bireysel konular işlenir, ele alınır. Mesela aşk, arkadaşlıklar, yalnızlık, yersiz yurtsuzluk, oğul ve çocukluk konuları, Turgut Uyar’dan ve İsmet Özel’den tevarüs ettiği günlük konuşma dilinin doğallığı içinde okuyucuya aktarılır.
Bu şiirlerin öne çıkan en belirgin özelliği, Âkif’in “samimiyeti hüneri…” dediği, sanatsız ve içtenlikli bir söyleyiş formunda dostluktan ve aşktan bahsediyor oluşudur.
“Sevgili dostum bu az okunmuş satırlar sana
Kıpırtılı gözlerin için uzun sert parmaklı ellerin
Ve soğuk suyun şakırtısı gibi olan sesin
Kuzunun dereden içtiğinden haberli kelimelerin
Yürük adımların için horantasız yürüyüşün ve
Ay yıldızlı gülüşün (yemin ederim ki hep gülsen ölürüm)
“Yaşamam çok, ben tez ölürüm” deyişin için sevgili
Sevgili dostum
Bu gözlerinin içine kadar gülen satılar sana” (Çok Üzgünüm, s.103)
2007 tarihli Halkın Sesleri başlıklı bölümde yer alan şiirler, şairin kendi deyişiyle “nezakete saldırdığı”, burjuva hayat ve insan anlayışına eleştirel bir bakış getirdiği argo eksenli şiirlerden oluşur. Dramatik şiirde “persona” insan kavramına göre şekillenen ve günlük konuşma diliyle yazılan bu şiirlerde Arslanbenzer, Süleyman Değirmi ve Nuriye Hatipoğlu karakterlerini üslup ve şive bakımından halkın en alt seviyesinden insanların konuşmasıyla basitleştirerek Terry Eagleton’ın “bathos üslup” dediği[3] düşük bir konuşmayı, işçi-patron arasındaki gerilimi merkezinde mısralara yansıtmasıyla en fazla ses getiren şiirlere imza atar. 2000’li yıllarda bu şiirler yayımlandığında şair hakkında çok dedikodu üretilmiş ve hakkında yalan yanlış bilgiler üretilmişti. Şairin dramatik şiire getirdiği teknik yeniliği kavramaktan yoksun bir edebiyat ortamımız olduğu için, bu şiirler hakkıyla kavranmaktan uzak kaldı ve şairin aleyhine bir durum oluştu. Arslanbenzer, bu bölüm başlığına “Halkın Sesleri” adını vererek toplumcu şiir anlayışını da göstermektedir okuyucuya. Halkın içinden bir konuşma biçimi olarak halkın sesleri…
“Çalışan kadın denen yunana küfrettiğim de olur
Nezaketle yaklaştığım da bir faydası olacaksa
Bir faydası gerçekten olacaksa şafim olan bayanla
Dansa kalkabilirim işyerinin salonunda çok arzu ederse
şerıtında
Şeriat buna müsaade etmez diye korkum var evet tamam
Küfretmek de mekruh en azından iyi ne güzel
Ne yani o zaman “Allahın İsa isminde bir sevgilisi yok” mu
demem lazım ulan
Hergeleler” (Süleyman Milleti, s.151)
Ancak Arslanbenzer’in Okur Kitaplığı’ndan Şubat 2013’te çıkan toplu şiirler baskısında, bu bölümde yer alan şiirlerin içindeki İbrahim Tenekeci ve Cevdet Karal isimlerinin de bulunduğu mısralar çıkarılmış, şair burada 2018’de yeni kurulan dostluğa binaen bir revizyona gitme ihtiyacı hissetmiştir, diyebiliriz.
2001 tarihli Namus ve Başka Şiirler başlıklı bölümdeyse Arslanbenzer’in, edebiyat ortamına yerleşmesi için mücadele ettiği ve bunda başarılı da olduğu Neo Epik şiir anlayışına göre yazılan “epik karakterli” şiirler, okuyucu karşısına çıkar.
Bu şiirlerde Arslanbenzer, “namus, intikam, ekmek, aşk, halk, mücadele, hayat kavgası, savaş” temalarını poetikasının merkezine yerleştirerek, dünya şiirindeki epik kahramana dayalı olarak yazılan, “içinden tarih geçen epik şiir anlayışını”, günlük konuşma dilinin ifadeye yönelik imkânlarını da kullanıp bugünün koşullarında yeniden güncelleyerek, bu şiire mücadelesiyle ve toplu çıkışlarıyla bir şiir hareketi özelliği kazandırarak Türk Şiiri tarihine ismini altın harflerle yazar ve mührünü vurur. Bu şiirlerde yine de ilk dönem imgeci anlayıştan tümüyle koptuğu söylenemez. Mısra aralarındaki soyutluk ve belirsizlik yer yer kendini hissettirir. Tümüyle imgeden arınmış ve “imgenin ölümünün” deneyimlendiği şiirleri Vatan Somuttur adını verdiği toplamla gerçekleşecektir. Yani Arslanbenzer’in genel olarak şiirlerindeki soyutluk, belirsizlik ve imgesel kavrayış, sondan başa doğru artmakta, Reisin Kara Merhemi adını verdiği modern şiir örneklerinde ise soyutluğun beraberinde getirdiği varoluşsal derinlik de çoğalmaktadır. Yani Arslanbenzer’de imgeci yön azaldıkça düzyazılaşma tehlikesi artmakta, mesaj yönü fazlalaşıp şiirin psikolojik katmanları sathîleşmekte ve “bu şiir pekâlâ makale ile de yazılabilir” hüküm cümlesi kendini doğrulamaktadır. Aşağıya aldığımız mısralar, şairin psikolojisinin/ruhsal alt yapısının derinliğini duyurmasıyla akılda kalan gözde mısralardır:
“Ey anın acı bereketini tutan eller
Ey ölümün buyruksuz gezindiği saatlerde bile
Her düşeni aynı alışkın ellerle yuyan kişiler
Güzellik dediğim vasisiz bir çocukluktan başka nedir, söyleyin” (Hatırlatan, 335)
1998 tarihli Şehidet’in Erken Günlerini Anarak başlıklı şiirler toplamı, şairin “Modern Lirik Şiirin” en özgün örneklerini verdiği metinlerden oluşur. Bu şiirlerde, Zarifoğlu’nu da İsmet Özel’i de Ülkü Tamer’i de çok doğru yerden kavramış bilinçli bir modern imgeci şair söz alır.
“Ağlasan ağlardım bu ne duman
Çolpa tilkilerin başını beklediği duman
Saltanatlı hırsızların bile körüklemiye cesaret etmediği
Duman
Bu işte bir kuşun uykusunda
Diğer bir kuşa aldırış ettiği
O sürtünmemekten doğuyor
Durmadan doğurulan orman içinin kumral çocukları
İçin bu da işte etrafında kümelenicek bir ağlama sergisidir” (Şehidet’in Erken Günlerini Anarak, 278]
3.
Şair-Eleştirmen Hakan Arslanbenzer bugün 20-25 yıllık bir şiir serüveniyle okul/mektep olmuş dergileriyle, şiir anlayışı ve şiir kavgasıyla Günümüz Türk Şiirindeki haklı yerini almış ve geleceğe kalmış bir yazardır. Ancak şair bugüne kadarki tutarlı ve çelişkisiz yürüyüşünü sonuna dek sürdürme cehdi göstermemiş, modern lirik şiirin kalesi ve muhafızı konumundaki şairlerle bir ittifakın içinde yer alarak uzlaşımcı bir tutum belirlemiş ve Neo Epik/Popülist şiir davasına yeni boyutlar ve yeni açılımlar sunma noktasında sınıfta kalmıştır. Bu anlamda bugünün edebiyat ortamı tümüyle nötr bir durum arz etmekte ve yeni nesil popülist şairler de dağınık bir vaziyet almaktadırlar. Burada bunları yazarak şair-eleştirmenin topyekûn bir şiir tarihini karartma gibi bir niyetten uzağız. Bizim söylemeye çalıştığımız, aynı tutarlı ve tavizsiz çizginin, bu ortamda yalnız kalmak ve ötekileştirilmek pahasına sonuna kadar devam ettirilmesi yönünde bir kararlılık, bir azim ve çaba gerçekleşmemiştir. Biz şair-eleştirmenden bir Sezai Karakoç, bir İsmet Özel gibi yalnız ve onurlu bir yürüyüş beklentisi içinde olduğumuz için burada bunları yazma gereği duyduk. Diğer türlü şair-eleştirmenin şiirinden ve şiir görüşünden çokça istifade ettik ve istifa etmeye devam ediyoruz. Artık şair-eleştirmene, söz konusu mevcut ittifakın imkânlarından yararlanarak şiir ve eleştiri yolunda yeni yollar açmasıyla aydınlık bir edebiyat/düşünce yürüyüşü diliyor, yüreği daima Haktan ve Halktan yana çarpan bu yiğit adama “Rabbim ömrünüzü kavi kılsın” dualarımızı iletiyoruz.
“Her dem yeniden doğarız
Bizden kim usanası…”
[1] Hakan Arslanbenzer, Çok Üzgünüm, Ketebe Yay., Kasım, 2021, İst.
[2] Bu yazıdaki şiirler aksi belirtilmedikçe şairin “Çok Üzgünüm” adlı toplu şiir kitabından alıntılanmıştır.
[3] Terry Eagleton, Şiir Nasıl Okunur, Çev. Kaya Genç, Agora Kitaplığı, Ekim 2011, İst.