İnsanlık Kandilini Yeniden Tutuşturabilmek

İlahi bir soruyla başlamıştı insanın yaratılış hikâyesi. Yaratanımızın; “Elestü bi Rabbiküm-Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine, “Bela-Evet şahit olduk ki Rabbimizsin” (A’râf, 7/172.) cevabını vermişti cümle ruhlar. Ahd u mîsâk eylemişti Hak Teâlâ ile. Sadece O’nun zatı var iken kendine bir halife yaratmayı murâd eyledi Rabbimiz. Kuru balçığa şekil verip (Hicr, 15/26.) ruhundan üfledi. (Secde, 32/9.) Toprak olan beden o ruh ile canlandı, insan oldu, Adem oldu. Melekler ona secde kıldı. (Bakara, 2/34.) Ve insan, Allah’ın halifesi, izzet ve şeref sahibi bir varlık olarak yeryüzünü onurlandırdı.

Her birimiz, Adem peygamberin ailesinin bir ferdi olarak dünyaya açtık gözlerimizi. Kainat, tüm mükemmelliğiyle bizim için var edildi, eşya hizmetimize verildi. Peygamberler gönderildi bizim için. Sarp yokuşlu dünya hayatının sırat-ı müstakim üzere, nasıl tanzim edilmesi gerektiği gösterildi bizlere. Kainatı bir güneş gibi aydınlatan Efendimizin hayatı onurumuza yaraşır bir şekilde nasıl yaşayacağımıza dair rehberlik yaptı bizlere. Birbirimizi hakir görmenin kötülük olarak yeteceğini, fıtratımıza yerleşen merhamet duygusuyla cennet yolunun birbirimizi sevmekten geçtiğini hatırlattı hepimize.

Rabbimizin insanın fıtratına yerleştirdiği müstesna duygulardan biri de merhamettir. Merhamet, muhabbettir. Şefkattir. Lütuf ve yardımlaşmadır.  İnsanın içinde bir yerlerde sönmeye yüz tutan insanlık kandilini yeniden tutuşturan bir haslettir. İnsanı hakiki manada insanlığı ile buluşturur. Bir yudum suyla bile olsa başkasının acısını, ızdırabını dindirmektir merhamet. Bir yaraya merhem olmak, can taşıyan her varlığa şefkat ve rahmet nazarıyla bakmaktır merhamet. Tüm yaratılmışlara sevgi ile yaklaşmak, onları kötülüklerden korumaktır. İhtiyacı olana zor durumlarında yardım etmek, bağışta bulunmak, affetmektir. Yaşadığımız ortamı sevgi ve güven ile tanıştırmaktır merhamet.

Merhamet, sıradan bir acıma duygusu değildir. Bütün ahlaki erdemlerden mündemiç bir gönül servetidir. İnsanlık sermayesidir. Ana kucağı gibidir merhamet. Tüm ahlaki ve insani güzellikleri kuşatır. Merhamet dokunduğu yere hayat verir. Merhamet girdiği yeri cennete çevirir. Tüm varlığa ve ama en çok insana yakışır. Merhamet hiçbir varlığı incitmemektir, hiçbir kimseden incinmeme bilgeliğine erebilmektir. Hayatımızı besleyen güçlü bir damardır. Yürekleri işgal eden türlü sıkıntılara, dertlere çare ve ilaçtır. İçinde bulunduğumuz çağın maddi ve manevi hastalıklarına en etkili devadır. 

“Rahman” ve “Rahim” olan Allah, sonsuz rahmetiyle tüm varlık âlemini esirger, korur ve nimetleriyle donatır. Rahmetin gereği olarak insanları affeder. İnsanlardan da merhametli olmalarını ve insaflı davranmalarını ister. O’nun bu rahmetinden tüm mahlûkat nasibini alır. Çünkü O, merhametlilerin en merhametlisidir.   İnsanlığın en mükemmel ferdi olan Hz. Peygamber (sas) rahmet elçisidir. Merhamet ve şefkat peygamberidir. “Merhametliler (var ya!)… Rahmân, işte onlara merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündekiler de size merhamet etsin. Yalnızca bedbaht olan kimse merhametten yoksun bırakılır.” (Tirmizî, Birr, 16; Ebû Dâvûd, Edeb, 58.) buyururken de gönlündeki merhamet damarını kurutanların gün gelip bu nimetten mahrum bırakılacağına dikkat çeker.

İlahi rahmetin tecelli etmediği yüreklerde merhamet tahakkuk etmez. Merhametsiz yüreklerde sevgi, şefkat, ülfet, refet, rikkat bulunmaz. Peygamber Efendimiz (sas)  bu gerçeği şöyle dile getirir: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.”  (Buhârî, Tevhid, 2. Müslim, Fedâil, 66)

Ne acıdır ki, insanlık ailesinin ortak bahçesi olan dünyada bugün çiçekler solmuş, ekinler kavrulmuş, nehirler kurumuş bir haldedir. Kendisinden başka kimseye hayat hakkı tanımayanlar, mazlum ve masum canlara acımazsızca kıymaktadır. Âlemlerin Rabbi, “Rahmetim gazabımı geçti.” (Buhârî, Tevhîd, 22.) buyururken bugün O’nun bazı kulları acımasızlığı, vicdansızlığı seçti.

Gazze’de merhametten nasibini almamış kana susamış Kabiller etrafa kan kusturuyor. Asırlar boyunca Allah’ın elçileri insanlığı şefkate ve adalete davet ederken, bazıları ısrarla zalimliği, zorbalığı ve vahşeti tercih etti. “Alemlere rahmet olarak gönderilen” (Enbiyâ, 21/107). Son Peygamber’in merhamet yüklü mesajı dünyaya yayılırken, bugün bile hala savaş, şiddet ve gözyaşı hayatlarımızdan silinemedi. Müminin şiarı olan merhametten kullarının çoğu fersah fersah uzaklaştı. Güzel isimlerinin ilki bile sonsuz ve kuşatıcı esirgeyiciliğini dile getirmekteyken, sana inanan insanların kalplerinden yavaş yavaş silinip bencilce arzulara kurban olan merhametten yoksunluk acaba ahir zaman alameti midir? 

İçecek bir damla suya, bir dilim ekmeğe muhtaç, Gazze’de bomba ve mermi seslerinden kulakları delinmiş çocukların, onların üzüntüleriyle kahrolan annelerin ve giden babaların yerine kendimizi koyamayışımız, sessiz kalışımız da acaba ahir zaman alameti midir? Akan kanlara, yanan yüreklere, mazlumların ahına nasıl sessiz kalınabilir? Bu ağır yükü taşımaya nasıl cesaret edilebilir?

Ey yüceler yücesi, ey Rahim…

Rahmetinin tecellilerini isteriz Senden. İsteriz ki, merhametle yaşaran gözlerimizden dökülen damlalar, muhabbetimizi büyütsün; isteriz ki Sana varmada bir arpa boyu da olsa yol aldırsın bize…

Sen merhameti öğretecek uçsuz bucaksız bir yürek ihsan eyle bizlere. Katılaşmış yüreklere, bedenlere dinimizin rahmet damlaları can suyu olsun, acımasız devranın yükü nihayetsiz ikliminde hafiflesin…

Asrın vicdanına merhamet yeniden aşılansın ki insanlık kandili tutuşsun, tutuşsun ki, yeryüzü sakinleri yeniden şefkat ve rahmete çevrilsin. (Diyanet Haber)

Başa dön tuşu
Haber Kaygı