Susuzluk Retoriği ve Kum Estetiği – Düşünce

Bu metin, Fahreddin Paşa’nın Medine müdafaası sürecinde yaşanan susuzluk krizini, söylem üretimi ve ideolojik biçimlenme bağlamında ele alır. Kaynaklar yine tarihsel metinlerdir: İsmail Bilgin’in romanı, Feridun Kandemir’in hatıratı, Abdullah Yıldız’ın anlatımı. Ancak metin, suyun yokluğunu lojistik sorunu olarak algılamaktan yana değildir. Çünkü susuzluk artık bir anlatı zeminidir.
Giriş: Yokluk Retoriktir
Su yok. Çöl var. Kum var. Ter var. Ama su yok. Her şey zıddıyla kaimdir ama burada zıtlık bile oluşmuyor. O zaman çölün ve kumun varlığıyla suyun yokluğu tenakuz sayılmaz. Hayli ter var, kan var.
Medine müdafaası krizlerin iç içe geçtiği, dışın dışa vurduğu bir tür cehennem. Açlıktan sonra da susuzluk ve fakat açlıktan daha derin bir kriz. Tokluk bedeni taşır çünkü su da zihnin taşıyıcısıdır. Normlar dâhilindedir; yemek-ekmek yoksa -savaş zamanlarındaki yoklukta olduğu gibi- bazı otlar, normalde yenmeyecek bazı canlılar vb yenebilir. Ölmeyecek miktar için fetvası bile vardır. Su yoksa benzerini bulup içme imkânı da yoktur. Çünkü suya denk, suya eşit, suya müsavi, suya benzer bir şey yaratılmamıştır. O halde suyun retoriği her söylemden üstün olmaya adaydır. Bunun estetiğini üretenler olmuştur ama retoriği sanırım üretilmemiştir. Estetiğinden misal: Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su / Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz çâre su. (Ey göz, gözyaşından gönlümdeki ateşlere su saçma! Çünkü aşk ateşiyle bu kadar tutuşan ateşe su çare olmaz. Fuzuli)
Bu yokluk, söylemi doğurur. Söylem üretmek değme ediplere verilmemiş sırlardan bir sırdır. Fahrettin Paşa “Malum olsun ki!” diye başlar, bu üst düzey bir şiirsel söylemdir. “Malum olsun da sana bak ne haldeyim” bozlağını üreten ozan ihtimaldir ki paşanın hitabından etkilenmiştir.
O ki susuzluk karşısında kuyular açtırmakla kalmaz, çamurlu sular içip tavsiye etmekle yetinmez, yalnızca çözüm üretmez; asl’olanı yapar: anlam üretir. Su, burada bir madde değil, bir metafordur. Kum ise yalnızca zemin değil, estetik bir çerçevedir.
Susuzluk Beyannamesi: Yokluk Meşrudur.
Paşa’nın susuzluk karşısında ürettiği söylem, çekirge ve hurma kadar somutlaşamamış ve daha metafizik bir kapıyı açmıştır. Çekirge ve hurmaya göre daha geniş ve daha derindir. “Su yoksa sabır vardır.” Bu cümle, bir emir değil, bir telkindir. Telkin, burada bir iktidar jestidir.
Susuzluk, bir eksiklikten ziyade bir sınava doğru götürür bizi. Paşa, bu sınava da bir kutsiyet atfetmektedir. Çünkü suyun önceliği nimet olmaktan dahasıdır, bir imtihandır. Yokluğu, anlam üretme potansiyeline sahip bir imtihan.
Kum Alegorisi: Çöl Estetiği
Kum, bu anlatıda zemin gibi görünür ama sahnedir. Direnişin sahnesi. Bir estetik çerçevedir. Her şeyin üstünü örter de hiçbir şeyi gizleyemez. Bir sabır metaforudur. Deniz gibidir ama akmaz, bilakis zamanla şekillenir. Bir beden haritası gibidir. Terin, susuzluğun, yorgunluğun izini taşır. Kumun, bu kertede çölden ibaret sayıldığına aldanmayalım; anlatının dokusudur.
Susuzluk Performansı
Paşa’nın susuzluk karşısındaki söylemi, bir çözüm üretme içeriğine sahip değildir, doğrudan biçimlendirmedir. Askerin bedeni çözülürken, söylem yoğunluğu oluşacağından söz etmiştik. Su yoktur ama anlam vardır. Bu anlam, moral mühendisliği için kapıdır. Ter, burada bir sıvı olarak bir anlatı izi sürmemiz içindir. Paşa, susuzluğu bir eksiklik değil, bir direniş biçimi olarak kodlamaktadır.
Bedeni Yeniden Kodlama
Susuzluk, doğrudan bedeni dolaylı olarak zihni çözer. Ama söylem, bedeni yeniden biçimlendirir. Askerin susuzluğunu, fizyolojikten çıkarıp ideolojik hale getirmek farklı bir kurmaylık gerektirir. Paşa, bu çözülmeyi çözümleme haline getirip yeniden doğuşa çevirir.
Beden, burada bir anlatı alanıdır. Ter, susuzluk, kum—hepsi birer yazı biçimidir.
Retorik ve Yokluk
Susuzluk, bir eksikliğin açılımı olmuyor elbette bir estetik üretim haline geliyor. Su tarif edilemiyor çünkü yok. İşte suyun bu yokluğu anlatılıyor. Retorik ise, burada bir güzel anlatım olmaktan çıkıyor, bir dayanıklılık oluyor. Paşa’nın söylemi, suyun yokluğunu bir anlatı zenginliğine çevirir.
Kum Estetiği
Kum, kendi varlık tarihinde ve anlam haritasında ilk kez çöl olmaklığın dışına taşıyor. Artık bir anlatı zemini oluyor. Her şey onun üstünde oluyor: çekirge yeme, hurma dağıtımı, susuzluk faciası… Derin kuyular, bulanık sular… Kum, hep yaptığını yapar: yaratılışından beri hiçbir şeyi yadırgamamış ve yargılamamıştır çünkü.
Çünkü kum, hafızası silinenlerden değildir; sadece tarafsızdır. Her iz ona düşer, her ter ona damlar, karışır, o hiçbirini tutmaz. Kumun estetiği, faniliğin estetiğidir. Anlatı burada sabitlenmez, akar. Kum, anlatının sabitlenemeyen zemini olur, her adımda yeniden yazılan bir metin haline gelir.
Kum, anlatının nötr zemini, kum aynı zamanda estetik bir çerçeve. Anlatının içinde yürümek mi istersiniz kumda yürümek mi?
Kumda yürümek, anlatının içinde ya kaybolmaktır ya da var olmak. Çünkü her ter damlası, bir kelimeye; her adım, bir cümleye dönüşür. Kum, anlatının bedenle birleştiği yerdir. Yargılamaz çünkü biçim verir. Direniş sessiz ama biçimlidir. Kum, anlatının hem zemini hem de zarfıdır, içinde yürürken dışına çıkamazsınız.
Sonuç: Yoklukla Anlatı Kurmak
Susuzluk, burada sadece bir krizi anlatmıyor, bir yokluğu tasvir etmiyor; bir anlatı kaynağı. Çünkü yokluk, anlatının en verimli toprağıdır. Varlık anlatı-m açısından kolay ve basittir. Yokluk ise zordur. Zor olanı kolay anlatmak büyük söylem üretmek demektir. Susuzluk, bir eksiklik değil, bir çağrıya dönüşür. Susayan her beden, bir anlatı başlatır. Her anlatı, bir direniş biçimidir. Paşa’nın söylemi, suyun yokluğunu bir moral kaynağına çevirir. Kum, bu söylemin estetik zemini olur. Dahası: Bir damla su, doğru anlatıldığında bir milletin direncini besler.
Yeter ki onu yokluğuyla anlatmayı deneyelim, kumla çerçevelemeyi başaralım, kanla ve terle yazmayı bilelim, gönülle yatkın olalım. Çünkü gönül, burada araç vasfı taşımaz, bir anlatı niyetidir. Kumla yazmak, terle yazmak, susuzlukla yazmak—bunlar da teknik değil, etik tercihlerdir. Anlatı, nihayet gönülle kurulur. Gönül de yokluğu yadırgamaz. Yeter ki anlatı, eksiklikten değil, eksikliğin içinden doğsun.
Yazı dizisinin diğer yazıları:
Medine Müdafasının Anlatı Nesneleri – 1
Medine Müdafasının Anlatı Nesneleri 2: HURMA ve KUM ESTETİĞİ
Yazar: Ethem ERDOĞAN –
Yayın Tarihi: 02.09.2025 09:00 –
Güncelleme Tarihi: 01.09.2025 10:53
Kaynak: Kitap Haber