“Aşk eski bir yalan, Adem’le Havva’dan kalan”

Birini aşırı tutkuyla sevip, sürekli “O” nu düşündüğünüz oldu mu? Geceleri uyumak yerine onunla ilgili hayaller kurduğunuz, sürekli telefonunuza bakıp mesaj atıp atmadığına baktığınız, O’nun bir bakışıyla ya da sözüyle sevinip, aramadığında çok mutsuz olduğunuz biri oldu mu? Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Türkçapar yazdı.

Bilim insanları bu yoğun, denetimsiz ve kimi zaman yıpratıcı aşk durumuna “limerence” yani “takıntılı aşk” adını verir. Acaba bu durum neden yaşanır? Bu dönem kimisinde çok kısa bir coşku dönemi olarak yaşanıp biterken, neden bazılarımızın zihnini bütünüyle ele geçirir ve uzun yıllar sürer?Bu sorunun yanıtı beynimizin nasıl çalıştığında saklıdır.Aşk, beynimizde tek bir sistemle değil, üç ayrı sistemin birlikte çalışmasıyla oluşur: Bunlar cinsel arzu (şehvet), kişisel çekim ve bağlanma.1. Cinsel arzu: Beynin Hipotalamus ve Amigdala bölgeleriyle ilgilidir. Bu en ilkel ve en kolay oluşabilecek olan duygudur. Beynin hipotalamus bölgesi hormon salınımını (testosteron, östrojen) düzenler, amigdala ise duygusal uyarımı yönetir. Sonuç: güçlü bir bedensel istek. Bu evre doğrudan tensel yakınlıkla ilgilidir.2. Çekim (Attraction): Dopamin ve Ödül sistemiyle ilgilidir. Birine özel bir ilgi ve hayranlık duyduğumuzda devreye girer. Beynin Ventral Tegmental Alan (VTA) ve Nucleus Accumbens alanları dopamin salgılayarak o kişiyi beyninizin “ödül merkezi”nin tam ortasına yerleştirir. Her mesaj, her bakış bir “ödül” haline gelir. Bu sistem aşırı çalıştığında kişi birine bağımlı olur – işte takıntılı aşk böyle doğar.3. Bağlanma (Attachment) : Oksitosin, Vazopressin ve Hipokampusle ilgilidir. Zamanla gelişen, sakinleşmiş ve güvene dayalı sevgi duygusunu yönetir. Oksitosin ve vazopressin yakınlığı pekiştirir; hipokampus ortak anıları “biz” haline getirir. Bu evre, aşkın kalıcılığını sağlar.Takıntılı aşk sırasında beyin, bir kişiyi “tek ödül kaynağı” olarak görür. Dopamin sistemi sürekli uyarılır, mantıktan sorumlu orbitofrontal korteks etkisizleşir. Kişi ne kadar farkında olsa da davranışını durduramaz. Bu, duygusal bir bağımlılıktır. Peki neden böyle bir düzen vardır?Bunun en geçerli bilimsel açıklaması insanı diğer canlılardan ayıran onun en özgün yanıyla ilgili. Çünkü insan yavrusu doğadaki bütün canlılar arasında en aciz ve en uzun süre bir başkasının bakımına muhtaç olan canlıdır. Bu yüksek bakım gereksinimini ise ancak iki kişi (anne ve baba) sağlayabilir. İşte aşk duygusu evrimsel olarak, iki insanın en az 18–24 ay birlikte kalmasını, dolayısıyla bebeğin yaşama şansını artırır. Bu dönemde aşkın yoğunluğu, adeta biyolojik bir tutkal gibi bağlanmayı sağlar. Ancak doğa için görev tamamlanınca kimya da değişir. Aşkın biçimi ve yoğunluğu değişir ve evrilir, giderek zamanla başka bir biçime bürünür: Eğer işler sağlıklı ve yolunda giderse normal bir aşkta aşırı tutku zamanla bağlanmaya, bağlanma giderek derin sevgiye dönüşür.Eğer kişi aşırı tutku döneminde iken isteğine karşılık bulamazsa veya o dönemdeyken ilişki biterse bu evrim tamamlanmadığı için aşırı tutku hali sürebilir. Sonuç olarak, takıntılı aşk beynin ödül sisteminin çok aşırı ve uzun süre çalışmasıyla oluşur. Evrimsel olarak bir süreliğine işe yarayan bu sistem karşılık bulamadığında evrimini tamamlayıp sağlıklı bir düzeye gelemez ve beyin aynı noktaya takılır ve kişi duygusal bir çıkmaza girebilir.Eğer birine duyduğunuz aşk sizi yıpratıyor, zihninizi sürekli meşgul ediyor ve yaşamınızın dengesini bozuyorsa, bunun bir zayıflık değil, beyinde var olan bir özelliğin aşırı baskın hale gelmesiyle ortaya çıkan bir tepki olduğunu unutmayın. Bu duyguları bastırmaya çalışmak yerine, onları gözlemleyin ve ne olduğunu bilerek adlandırmayı ve anlamlandırmayı deneyin.Takıntılı olduğunuz kişiyi araştırmayın, takip etmeyin, onunla ilgili bilgileri öğrenmeye çalışmayın. Kendinizi toplumdan geri çekmek yerine hayata dönmek, arkadaşlık ilişkilerinizi güçlendirmek, bedensel etkinliklerle dopamin dengenizi yeniden kurmak ve ilginizi, yaşamın farklı alanlarına yöneltmek, yeni insanlarla tanışmak iyileştirici olur.Duygularınızı düzenlemekte zorlanıyor, çok ızdırap yaşıyorsanız, bu durum işinizi, aile hayatınızı, özel hayatınızı bozuyor, etkinliklerinizi olumsuz etkiliyor ise öncelikle bir psikiyatra başvurup onun değerlendirmesi ve önerilerini göre yardım almak, beynin bu yoğun döngüsünü sağlıklı bir sevgiye dönüştürmenin en etkili yoludur.

Başa dön tuşu