Toplumsal Hareketlerin ve Kitlesel İnançların Psikolojisi – Düşünce

Bazı eserler yalnızca içerikleriyle değil, aynı zamanda yazarlarının düşünsel dünyalarıyla da dikkat çeker. Bu tür kitaplar okurun metniyle olduğu kadar onun ardındaki kişiyle de etkileşimi gündeme getirir. Anlatım tarzı, kurgu biçimi ve ele aldığı temalar aracılığıyla yazar, kendine özgü bir ses geliştirir ve bu ses okurda bir merak uyandırır. Okur eseri ilerlettikçe onu yazanın yaşam deneyimini keşfetmek ister. Hatta yaşam öyküsüne uzanan daha geniş bir ilgi alanına dönüşebilir. Bu durum, edebiyatın yalnızca estetik bir deneyim değil aynı zamanda entelektüel bir keşif süreci olduğunu da gösterir. Bu yazımda işte böylesi bir kitaptan ve yazardan söz edeceğim; Eric Hoffer ve onun Kesin İnançlılar kitabından…
Almanya’dan Amerika’ya göç eden bir ailenin çocuğu olan Eric Hoffer 1902’de New York’ta dünyaya gelir. Babası marangoz olan Eric’in kardeşi yoktur. Yedi yaşındayken annesini kaybettiği yıl bir kaza sonucu aniden kör olmuştur. On beş yaşına geldiğindeyse mucizevî bir şekilde görme yeteneğine kavuşmuştur. Okula gitme imkânı bulamadığı için gözleri açıldığında inanılmaz bir okuma açlığına tutulmuştur. Bir gün bir kitapçının raflarında gördüğü Dostoyevski’nin Budala isimli eseri dikkatini çeker. Bu kitap dikkatini çekmiştir çünkü babası ona kör olduğu zamanlarda ‘Bu budala çocuktan ne hayır gelir ki?’ dediğinin hatırlatmıştır. Kitabı alır ve okur. Sonrasında ise o kitapçıdaki tüm kitapları okuyacaktır.
Babası vefat ettikten sonra yoksullar için yaşamanın daha kolay olduğunu işittiği Los Angeles’a gider. Henüz 18 yaşındadır ve kitap sevgisi ile dolup taşmaktadır. Okumaya olan büyük açlığı nedeniyle Merkez Kütüphanesine yakın bir yerde ucuz bir oda tutar. Üç aylık kirasını peşin öder ve durmaksızın kitap okumaya başlar. Ancak parası kısa sürede biter ve iş aramaya başlar. Önce işportacılığı dener. Sonrasında başka işler denese de hiçbirinden kalıcı olmaz ve ülkenin güneyine göç ederek tarlalarda ırgatlık yapmaya başlar.
Bir müddet sonra bu işten de sıkılır ve işsizler kampında diğer işsizlerle beraber yaşamaya başlar. Orada geçirdiği süre boyunca etrafındakileri detaylarıyla gözlemler. Ortak özelliklerini, ayrışan yanlarını ve eksikliklerini inceler. Eksik olduğunu gördüğü ortak nitelik girişkenlik ruhu olur. Tespit ettiği bir diğer nokta ise bu türlü kişiler fırsat yakaladığında birçok işi başaracak kapasitede olduklarıdır. Hayatla gözlemi devam ederken maden ocaklarında çalışmaya başlar. Hava muhalefeti nedeniyle madende çalışamadığı günlerde kitap okumaya devam eder. Bu süre içinde tekrar tekrar okuduğu bir kitap olur: Montaigne’in Denemeler isimli kitabıdır bu. Okudukça ifade şekline hayran kalır. İlk defa yazar olabileceği duygusuna bu kitabı okurken kapılır. Bu duygunun güdüleyici tesiriyle 1938 yılında Common Ground isimli dergiye bir yazısını gönderir. Yazı yayına alınır ve büyük ilgi görür. Bu ilgiyi tespit eden Harper & Brothers Yayınevi onunla iletişim kurmak ister fakat başarılı olamaz. Çünkü o artık San Francisco Limanında yükleme boşaltma işine başlamıştır. Kendisine bir oda tutmuş ve o güne dek okuduklarının tesiriyle kendi düşüncelerini oluşturmaya başlamıştır.
Okuduğu kitaplardan ilgisini çeken cümleleri not almaya ve çalışırken aklına gelen düşünceleri küçük kâğıtlara not etmeye başlar. İşte o tuttuğu notlar Kitaphaber Okuma Hareketi’nin 2025 Temmuz ayı okuduğu kitap olan Kesin İnançlılar‘ın temelleri olur. Kitle hareketlerinin yapısına ışık tutan Kesin İnançlılar’ın oluşmasında 1946 yılında iki ay süren bir grevde gözlemlediği kitle hareketleri ona yardımcı olur. 1948’de kitabının önsöz ve fihristini New York’taki yayınevine gönderir ve aldığı olumlu geri bildirimle çalışmasını hız vererek Kesin İnançlılar 1951’de yayınlanır. Kitabı çıkmıştır ama o yazacağı her şeyi henüz yazmadığını bilmektedir. En çok istek duyduğu şeylerden biri parçası olduğu Amerikan toplumudur. Hatta bu konuda yazmaya ihtiyaç duymaktadır.
Tüm inançlarının temelinde bir toplumun ilerlemesi ve yönetilmesi için liderlere ihtiyaç bulunmadığı fikridir. Onun gözünde toplumlar kendi kendini yönetebilirler. Sadece insanların zayıflık gösterdiği zamanlarda ünlü liderlerin emrinde birleşme ihtiyacı duyduğunu düşünmektedir. Bu konuyu ele alan bir çalışma yürütür ve 1955 yılında kitaplaştırır. Ardından insanların karşılaştıkları yeni durumlara uyum sağlamak konusunda yaşadıkları hakkında bir çalışma yürüterek kitap olarak okura ulaştırır. Bu üçüncü kitabıdır ve onun gerçek bir filozof olduğunu işaret etmektedir. Tüm bunlar olurken o rıhtımda hamallık yapmaya devam eder. 1942 yılından 1967 ‘ye kadar aynı yerde çalışır. 1964 yılında California Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde haftada iki gün danışmanlık görevine başlasa da o arkadaşlıklarına zarar verir düşüncesiyle bu görevinden hiçbir yerde söz etmez.
California Üniversitesindeki görevi onun gençleri yakından tanımasına ve tahlil etmesine fırsat verir. Ergenlikten yetişkinliğe geçen bu kitlede taklitçiliğin ve grubun üyesi olmanın önemini kavrar. Bu yaş grubunun kutsal bir amaç uğruna kendilerini feda etme potansiyeli barındırdığını görünce Kesin İnançlılar kitabında ele aldığı konuyu başka yönlerden de düşünmeye başlar. Kitaplarının yayınlanması, birçok dile çevrilmesi ve Kesin İnançlılar‘ın satış rekorları kırması onu değiştirmez. Kesin İnançlılar‘ın üniversitelerde siyasal bilimlere yardımcı kitap olarak okutulması dahi onun yaşam tarzına etkide bulunmaz. O 1965 yılına kadar alıştığı ve bildiği hayatı yaşar. Devamındaki iki yılda ise rıhtımdaki hamallık işini haftada üç günle sınırlar. Çünkü artık hem yaşlanmıştır hem de ciddi bir çalışma alanı vardır. İşten arta kalan zamanını okumak, yazmak, yürüyüşler yapıp arkadaşlarını görerek geçirmeyi tercih eder. Ta ki 1967’nin Eylül ayında Amerika’nın en büyük televizyonlarından birine konuk oluncaya dek. O yayın onu eski hayatıyla vedalaşmak zorunda bırakır. Artık Amerika’nın dört bir tarafından binlerce mektup alıyordur. Akademik çevreler onunla konuşmak için randevu alma yarışına girmiştir. Tüm bu ilgiye ve yakın markaja rağmen Hoffer çok az sayıda konferansa ve TV programına çıkmayı kabul eder. Aslında o son nefesine kadar rıhtımda çalışmayı istese de 1967 yılının bahar aylarında emekli olur. Rıhtımdan ayrılması onu üzmüştür ve üzüntüsünü okuyup yazarak hafifletmeye çalışır.
Bu süreç içinde aklına takılan bazı hususlar vardır ve Siyaset Felsefesi türü altında okura ulaşan Kesin İnançlılar kitabının yazar özgeçmişi bölümünde bu konu okura şöyle aktarılmaktadır; ‘Tarihte büyük eser yaratan kişiler, hep büyük şehirlerde ortaya çıkmışlardı. Yaratıcı kişiler köyde, ormanda, kırda, dağ başlarında ortaya çıkmıyorlardı. Nasıl çıksın ki; yabancı şeylerin hoş karşılanmadığı ortamda ne yaratılabilir ki? İnsan şehirde insanlığını bulmuştur. Şehir olmaksızın insan da bir şey değildir. Ancak ne var ki insanı kokuşturan, dejenere eden de şehirdir. Eğer biz şehirlerimizi yaşayabilir ve yaşanabilir kılmazsak bazı büyük ulusların ölümünü görebiliriz.’
Aynı kitabın Önsöz bölümünde yazar okura bir de uyarı yapma ihtiyacı duymuş ve şöyle not düşmüştür; ‘Bu kitapta, ister dini hareketler olsun, ister sosyal devrimler veya milliyetçi hareketler olsun, bütün kitle hareketlerinde ortak olan bazı özellikler incelenmiştir. Bu kitap, bütün kitle hareketlerinin birbirinin aynı olduğunu iddia etmemektedir, fakat bazı temel karakteristikler kitle hareketlerinde öylesine ortaktır ki, bu onların aynı familya içinde görünmesine imkân vermektedir.‘ diyerek uyarısının devamını şöyle getirmektedir; ‘Bu kitap temel olarak, kitle hareketlerinin aktif olan dönemiyle ilgilenmektedir. Bu dönem, kesin inanç adamının (diğer bir deyimle, hayatını kutsal saydığı bir amaç uğruna feda etmeye hazır olan kişinin) yürüttüğü dönemdir ve bu kişinin nasıl doğduğu ve karakterinin ne olduğu incelenmeye çalışılmıştır. Bunun için geçerli bir kuramdan yararlanılmıştır. Bütün kitle hareketlerinin ilk taraftarları arasında hayal kırıklığına uğramış kişilerin çoğunluğu oluşturması ve bunların genellikle kendi gibi olanlarla birleşmesi gerçeğine dayanarak farz edilmiştir.’ Yukarıda da değinmiştim Montaigne’nin yazarın hayatında önemli bir yere sahip olduğunu. Bu önem önsözde de kendisini gösterdiği dikkatli gözlerden kaçmamaktadır. Ve alıntısı kitaptan aynıyla naklettiğim yukarıdaki uyarıların devamı minvalindedir: ‘Bütün söylediklerim karşılıklı bir sohbettir ve hiçbiri öğüt niteliğinde değildir. Bu kadar serbest konuşabiliyorsam bu, başkalarını kendime inandırmak zorunda olmadığım içindir.’ Bu satırlar kitabım Roman ve Coğrafya‘nın 14. sayfasında yer verdiğim Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi isimli eserinin ön sözünde ifade ettiği beklentiyi hatırlatmakta; ‘Eserdeki hüküm ve iddialar sadece tenkide arz edilmiş tekliflerdir. Dikkatlerimiz bazı meselelerin münakaşa sahasına girmesine yardım ederse kitap vazifesini yapmış olur.’
Yazarının hayatı bir film senaryosuna dönüşecek nitelikte olan Kesin İnançlılar kitabından söz etmeye onun dört bölümden oluştuğunu söyleyerek başlamak isterim. Yazar kitabında kitle hareketlerinin çekici yönlerinden ve değişiklik isteğinin etkisinden bahsediyor yazar. Geçmiş çağlarda dini hareketleri günümüzün değişiklik isteği içgüdüyle ilişkilendirilmekte. Başarı veya başarısızlığın nedenlerinin çevresel koşullara bağlanmaktan kaçınılmadığı; iyi bir dünyada yaşadığını düşünenlerin dünyasının aynıyla korumak, hayal kırıklığına uğramış kişilerinse dünyayı temelden değiştirmek istediğine değiniyor. Bu noktada başarısız kişilerin, başarısızlıkları için suçu dünyaya atmalarını anlamak kolayken asıl anlaşılması gereken başarılı kişilerin başarılarını oluşturan etkenler hakkındaki düşünceleridir. Hassas bir mekanizma ve dengede kalması için çabaladıkları dış dünya kendi lehlerine işlediği sürece düzenin değişmesinden korktuklarından söz eder yazar. Bu sebeple başarılı kişiler düzenin değişmesine direnç gösterirler. Düzenin değişmesini istememek muhalefet olmaya engel değildir elbette. Muhalefet olabilmenin temeli kişinin kendisini güçlü hissetmesidir. Bu durum kitapta şu ifadelerle anlatılmaktadır; ‘İnatçı ve haşin doğayla iyi geçinmeye zorunlu olan balıkçı, göçebe ve çiftçi, maddi kazancı gelecek ilhama bağlı olan sanatçı, çevresi tarafından ürkütülmüş yabani kişiler; bunların hepsi de değişiklikten korkar. Bunlar dünya önünde kendilerini mutlak yetkisi olan bir jüri önündeymiş gibi hissederler. Düşkün yoksullar da çevrelerindeki dünyanın ürküntüsü içinde yaşarlar ve değişikliği sevmezler. Açlık ve soğuk kapımıza dayandığı zaman hayatımız tehlikededir. Bu yüzden yoksul kişiler de zengin ve imtiyazlı kişiler gibi muhafazakâr olurlar ve sosyal düzenin değişmeksizin devam etmesinde aynı önemde rol oynarlar.’
Kitapta odaklanılacak çok sayıda konu ve tema bulunmaktadır. Şimdiki zamanın yitirilmesi/kaybettirilmesi/gözden düşürülmesi, devletle ilişkisi olup hükümetle olamayan orta sınıfın kaybolması tehlikesi, düşkün yoksullar, imtiyazlı zenginlerin kaybetmek istemedikleri şeyler, yorum veya tahlil yapmaktan kaçınanlar ve fanatik inançlılar bu konudaki birkaç örnektir.
Taklitçilik başlığı altında ülkemizin adını görmek Türk okurlar için bir sürpriz niteliği taşımaktadır. Birkaç yerde geçen bu konuda bir kısa alıntı yaparsak şu cümleleri alıntılayabiliriz: ‘Büyük ölçüde bir birlik ve beraberliğe ulaşmış bir toplumun üyelerindeki taklitçilik özelliği, o topluma esneklik ve büyük devrimler yapma gücü sağlar ve toplum büyük bir kolaylıkla yenilikleri kabul eder. Beraberlik ruhu taşıyan Türkiye veya Japonya’daki hızlı modernleşme, beraberlik ruhu taşımayan Çin, İran ve diğer ülkelerdeki çok yavaş modernleşme hareketleriyle karşılaştırılırsa aradaki büyük fark kolayca görülebilir.‘
Değişime dirençle değişimin gerekliliğine inanılan arzu aynı inançtan doğar diyen yazar başarısız olan mevcudun değişmesini, başarılı olan ise başarısının devam etmesi isteğinin dış dünya ile bağlantılı olmasına inanmaktadır.
Yazımın büyük bölümünü yazarın hayatını anlatmaya ayırdığımdan okunabilir büyüklüğü muhafaza etmek adına kitap hakkında birkaç noktada fikrîlerimi beyan ederek sürdürmek ve sonlandırmak uygun olacaktır. Bunlardan ilki; önemli şeyler yapmak ve söyleyebilmek için eğitimin şart olmadığını düşündüren hayatıyla yazarın gözlem yeteneğinin ve kendini ifade edebilme yeteneğinin önemine dikkat çeken bir hayatı sürdüğüdür. Onun hayatındaki kırılım noktasının eğitim almada akademide eğitim vermeye davet edilmesidir.
‘Hararetli umut, ruhu titreten bir coşku, düşünsel dürüstlük, kişisel başarısızlıkların telafisi, kişisel mutluluk arayışı ahlaksız bir çaba mıdır?’ cümlesi beğendiğim cümlelerden biri olurken evde kalmış kadınlar ifadesini ise oldukça kaba bulduğumu belirtmeliyim. Yalnız burada yayın tarihi 1951 olan eseri okuduğumu ve yazarının II.Dünya Savaşını görmüş olduğunu hatırlayınca satırlardaki karamsarlık ve pesimizm anlaşılabilir olduğunu ilave etmek isterim. Ayrıca sayfaları çevirdikçe aklımda beliren soruları da…
Kesin inançlı olma dinamikleri nelerdir?
Sizin de kesin inançlı baktığınız şey/ler var mı?
Kesin inançlıların karşısındaki kitle kimlerdir? Kesin inançlı olmayanlar mı inançlı olmayı önemsemeyenlere mi?
Modern çağda kitle hareketlerine dahil olan kişilerin artmasının sebebini el sanatlarının azalmış olmasına bağlayan yazara cevabınız ne olur?
Kişi kişiliği olmadığında topluluk ona kişilik verir. Verilen bu kişilikle ölümsüz olacağına inandırılır? Bu hususu nereye kadar tahayyül edebiliyorsunuz?
Yazarın objektiflik kaygısı var mı?
Son olarak, yazımı soru cümleleriyle nihayete erdirmek istemediğimden bir öneri ile bitirmek isterim. Kitaphaber Okuma Harekete İstanbul Okuma Grubu ile kitabı tahlil ettiğimiz Zeytinburnu Sanat Kütüphanesi‘nin muhteşem ev sahipliğindeki 19.07.2025 Cumartesi günü dile getirdiğim gibi; bu kitabın devamında Wilhelm Reich’in Dinle Küçük Adam kitabının okunması öneririm.
Kesin İnançlılar
Eric Hoffer
Olvido Kitap
210 sayfa
Yazar: Necla DURSUN –
Yayın Tarihi: 22.08.2025 09:00 –
Güncelleme Tarihi: 12.08.2025 11:35
Kaynak: Kitap Haber