Estetik mi, Taktik mi? “Performative Male” Arketipini Masaya Yatırıyoruz

Yeni nesil erkek figürü, bir elinde Ottessa Moshfegh’den My Year of Rest and Relaxation, diğerinde göstermelik Uji matcha’sı, kulaklarında Clairo’nun narin vokalleriyle karşımıza çıkıyor. Popüler bir mekandan merch olarak alınan bez çantasına iliştirilmiş çakmaklığı, dikkatle seçilmiş cilt bakım rutini ve estetik kitap köşeleri… Bu yeni imaj, kendini “feminist”, “duyarlı” ve “sanatla iç içe” olarak konumlayan ama tüm bunları biraz fazla gösterişli yapan bir erkek arketipiyle tanıştırıyor bizi: “Performative male”, kısacası şovmen.

Fotoğraflar: Launchmetrics Spotlight

“Performative male” ya da Türkçeleştirecek olursak “şovmen”, sadece kıyafetleriyle değil, ilgi alanları ve görünürdeki hassasiyetiyle de dikkat çekiyor. Onun için estetik bir duruş, artık duygusal bir kimliğin yerini alıyor. Moda tercihlerinden kitap seçimlerine, Spotify çalma listelerinden sosyal medya post’larına kadar her detay, neredeyse karşı tarafa oynanmış bir sahne gibi.

Fotoğraflar: Launchmetrics Spotlight

Bu arketip aslında yılların şov yapan erkeklerinin evrim geçirmiş hali. Daha şık, daha temsiliyetçi, daha “bilinçli”. Fakat bu görünümün ardında ne kadar gerçek var? Duyarlılık bir duruş mu, yoksa bir strateji mi?

Fotoğraflar: Launchmetrics Spotlight

Geleneksel erkeklik normlarının çözülmeye başladığı bu çağda bir erkeğin Lorde dinlemesi ya da Bell Hooks okuması ilerici bir hareket değil. Ancak mesele bu eylemlerin niyet boyutunda düğümleniyor. Zira feminist teorinin ve duygusal zekanın araçsallaştırılması, kadınların dikkatini çekmek üzere yapılan birer vitrine dönüştüğünde bu hassasiyet samimiyetini yitiriyor. Feminist literatürden sadece alıntı yapmak, estetik bez çantalarla dolaşmak ya da terapiden bahsetmek, gerçek bir içsel dönüşümden gelmiyorsa sadece bir performansa dönüşüyor. Ve bu noktada sahnede sergilenen duygusal “farkındalık”, aslında iyi paketlenmiş bir manipülasyon biçimi olarak karşımıza çıkabiliyor.

Fotoğraflar: Launchmetrics Spotlight

Dior’un edebi kitaplardan esinlenen çantaları, kablolu kulaklıkları andıran takılar ya da New Balance’ın “performative reading” billboard’ları… Moda endüstrisi bu trendi hızla içine çekti. Erkek performansı artık yalnızca toplumsal değil görsel ve ticari bir nesne. Pierre Bourdieu’nün “Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste” yazısında tanımladığı şeyin, bugünün “maskülenlik estetiğinde” nasıl vücut bulduğunu izliyoruz. Yalnızca dış görünüşte değil düşünsel olarak de stilize olan bu yeni erkek tipi, feminist diskurun içeriğini değil sadece formunu tüketiyor. Bir bakıma patriyarkanın yeniden markalanmış bir versiyonu bu. Daha şık, daha duyarlı ama özünde yine merkezde kendisi olan bir erkeklik hali.

Fotoğraflar: Launchmetrics Spotlight

Elbette bu arketip kendi parodisini de beraberinde getiriyor. TikTok’ta karşılıklı görünüm karşılaştırmaları, “Kim daha hassas görünüyor?” yarışmaları ya da ironik erkek estetiği videoları… Z Kuşağı kendi yarattığı bu arketiple dalga geçmeyi de ihmal etmiyor. Çünkü günün sonunda herkesin aradığı şey sahicilik. Fakat yine de önemli bir soru akla geliyor: Bu klişelerde bir sahicilik var mı, yoksa sahicilik tam da bu klişelere mesafe alabilmek midir?

Fotoğraflar editöre ait.

Bu yazı performatif erkeklere yalnızca eleştiri getirmek için değil, aynı zamanda bir çağrı yapmak için de yazıldı. Feminizm, estetik bir kod değil bir dönüşüm sürecidir. 

Elinizde bir kitap tutmanız değil o kitapla ne yaptığınız önemli. Terapiden çıkıp hâlâ insanları “ghost”luyorsanız, Spotify çalma listenizdeki şarkılar değil ilişkilerinizdeki sınırlar konuşulmalı. Kıyafetler ve takılar bir ifade biçimi olabilir ama duygusal zeka bir aksesuar değildir. Bu yüzden belki de artık performansı bırakıp gerçekten özünüze dönmenin vaktidir. Yapacağınız en “cool” hareket kendiniz olmaktır.  

Başa dön tuşu