Faydasız Kitaplar 12: Afet İnan’ın Meşruiyet Çabası- 1 – Tarih

Ülkemizde gerçekleşen büyük değiş(tir)imlere, devrimlere falan alıcı gözle baktığımda –ki bu sık sık oluyor.- Fransa’nın bütün kötülüklerin anası olduğu fikrine kapılıyorum. Orada yaşanan ihtilalleri, yeni toplum-yeni inanç sistemi inşa etme çalışmalarını okudukça bizde yapılanların kaynağını ve frankofan dalışları görüyorum. Hem kültürel anlamda hem de siyasi olarak dönemin en güçlü taraftarlığını frankofanlık oluşturuyor. Fransa’daki Cumhuriyetçi antropoloji anlayışı ile Türkiye’de Cumhuriyet’in ilk döneminde geliştirilen antropoloji yaklaşımı arasında acayip benzerlikler bulunuyor. Her iki ülkede de ulus-devlet bir değerler sistemine yaslanarak meşruiyet kazanma telaşında görülüyor. Hatta meşruiyetini bilimsel temellere dayandırmaya çabalıyor.

Fransa’da Cumhuriyet Antropolojisinin temel amacı özellikle 3. Cumhuriyet (1870) sonrası, laik, birleştirici, evrenselci bir ulus-devlet inşasıdır. Antropoloji, bu süreçte yerel farklılıkları eritip evrensel bir yurttaş tipi üretmek için araç olarak kullanılır. Kültürel Antropoloji ağırlıklıdır. Fransızlık ırki değil kültürel birlik üzerinden tanımlanır. Eğitim ve dil birliği yoluyla farklı etnik kökenlerin “Fransızlaştırılması” hedeflenir. Motto şudur: “Fransız olmak, Fransız gibi düşünmek ve konuşmaktır.”

Türkiye’de Cumhuriyet Antropolojisinin amacı ise Osmanlı’dan farklı, seküler, tek kimlikli bir millet üretmek, Anadolu’nun asli sahibi ve Batı medeniyetinin kurucusu olarak bilimsel(!) yollarla Türk ırkını tanımlamak. Buna ulaşmak için de Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi ile tarihsel üstünlük anlatısı kurmak gibi yollar izlenir. Ancak bu noktada Fransızlardan küçük sapmalar vardır. O da bizim kafa yapısının faşizanlığı olsun. O kadar kusur kadı kızında da olur. Neyse, konuya dönersek, bizdeki durum şöyledir: Fiziksel (biyolojik) antropoloji (kafatası ölçümleri, iskelet analizleri vs.). Ulus, “Türk ırkı” üzerinden tanımlanır (Afet İnan, S. A. Kansu vb.). Amaç sadece kimlik değil: Avrupa’ya “biz de Batılıyız” demek; aynı zamanda içeride “biz Anadolu’nun ilk sahibi ve öz evladıyız” mesajı vermek. Motto ise şu: “Türk milleti, antropolojik olarak Batı’ya aittir; Anadolu’nun gerçek sahibi Türklerdir.”

Kısmın özeti: Her iki ülkede de antropoloji ulus-devlet inşasına hizmet eden bir araçtır. İdeolojik hedefler bilimsel bilgiye ait kırıntılarla desteklenmeye çalışılmıştır. Farklılıkları ortadan kaldırıp tek tipleştirici yurttaş kimliği oluşturma çabası baskındır. Fransızlar, yurttaşlığı bir kültürel dönüşüm süreci görürken Türkiye Cumhuriyet antropolojisi, “Batılı ırksal aidiyet” ve “Anadolu’nun sahipliği” gibi biyolojik meşruiyet çabalarıyla ilerlemiştir.

Yukarıdaki girişi Afet İnan’ın “Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi – Türk Irkının Vatanı Anadolu” (1947) adlı eserini, istemeden okumak gibi bir eblehlik yaptığım için bu istenmeyen eblehliğin üstüne tüy dikmenin de farzı ayın sayılması gerektiğini düşündüğüm ve bu iki kapak arasındaki çöpü atmaya mecbur olduğum için bu yazıya giriştim. Kaynağın frankofonizm olduğu çok açıktı. Afet İnan bir görev adamı olarak modernleşme sürecindeki ulus-devlet inşasının fiziki-biyolojik temellerini oluşturma girişimi olarak okuduğum bu çöpü yazmış. Kendisi hazretleri (!) yani Afet İnan, antropolojik söylemleri ile modernleşme arasında kurusıkı ve bilinçli bir bağ kurmuştur. İnan, Cumhuriyet’in ilk döneminde bir tarihçi ya da antropolog değil, aynı zamanda modern ulus-devletin “bilimsel temellerle” inşa edilmesinde rol alan bir ideolojik yapı kurucu işlevine soyunmuştur. Bu hususu kitaptan özetleyelim: “Türk halkı antropolojik olarak “Beyaz Irk” (özellikle “Homo Alpinus”) tipine mensuptur. Türkler tarihin en eski çağlarından beri Anadolu’da yaşamaktadır. Türk halkının fiziksel özellikleri “medeniyet kurucu” nitelikler taşır. “Türkiye halkı… Homo Alpinus denilen Avrupa’nın büyük Beyaz Irkına mensuptur.” Asyalı yerine Avrupalı sayılmak bir hakarettir, Orta Asya’dan gelmemiş olmayı iddia etmek bir hamakattir vb. hepsinin üstüne halkın fiziksel özelliklerinin “medeniyet kurucu” nitelik olması da ne demektir? Bunu açıklayabilecek olan var mı?

Afet kişisi, batı’nın “uygarlık normlarını” model alan süreci; bu normlara “ırksal olarak” zaten ait olduğumuz aşırı bilimsel tezini Batılılaşmaya mecburiyet ya onun meşrulaştırılması yolunda kullanıyor. Frankofonluk Fransızlaştırma peşinde iken bizde kültürel yönelim yerine, biyolojik aidiyet anlatısına dönüşüyor. “Batılılaşmıyoruz, zaten Batılıyız.”

Afet İnan bir çeşit pozitivisttir. Bilim anlayışı da tarih ve toplum tasarımını pozitivizme bağlamaktır. Antropoloji sadece “insan ölçüleri” bilimi değil, ulusun kimlik kurgusu için bir araç haline getirilmiştir. Oysa modernleşme, aklın ve bilimin rehberliğiydi. Antropolojik araştırmalar, modern bilimin çarpıtılarak nüfuz ettiği yeni bir “devlet aklı”nın temsiline dönüştü. İnan, antropolojiyi kullanarak geleceği Batı’ya endekslemeye çalışmıştır. Afet İnan kişisi Anadolu’daki iskelet ölçümleriyle Hititlerden Osmanlı’ya kadar süregelen bir “fiziksel süreklilik” anlatısı kurmuştur. Bu anlatı, “biz hep buradaydık” ve “bu toprakların hâkimi biziz” şeklinde bir mesaj taşır. (Bakınız Etibank ve Sümerbank meselesi.)

Bu bağlamı devletin sosyal mühendisliğine bir katkı olarak da görebilirsiniz. Çünkü Afet İnan kişisi, sadece araştırmacı değil, Atatürk’ün doğrudan desteklediği bir kişi olarak ders kitapları yazar, müfredatı belirler, gençliğin yönlendirilmesinde etkilidir. Bütün hikâye içerden bakınca Antropolojik tezlerin modernleşme politikalarına katkısı olarak görünür. Ulusun tek kimlikli, seküler ve “bilimsel temelli” bir topluluk olduğu fikri, İnan’ın tezleriyle pekiştirilir çünkü. Ve itirazı yoktur çünkü bilimseldir(!) Osmanlı ve Selçuklu gibi büyük devletlerdeki etnik zenginlik yerine, fiziksel-biyolojik olarak homojen, Batı’ya ait bir Türk milleti tanımlanır. O şartlarda milletin kahir ekseriyetinin durumdan haberi olmamasının ne önemi olabilir! Bu durum, laikleşme başta olmak üzere modernleşme adımlarının da ideolojik zeminini güçlendirdi.

Bu yaklaşım günümüzden bakıldığında ilkel ve iptidaidir (ırkçı-öjenik bakış açısı nedeniyle). Ama bu ilkelliğin dönemin ideolojik ihtiyaçlarına hizmet ettiği de açıktır. Sonuç yerine size bir tablo sunmak isterim. Fransa ile Türkiye antropoloji farkı… Bu tablo ne işinize yarar bilemem. Bilmek de istemem.










Özellik

Fransa

Türkiye

Bilimsel meşruiyet

Sosyal bilimler, eğitim reformları

Antropometrik ölçümler, kafatası indeksleri

Antropoloji türü

Kültürel antropoloji

Fiziksel (biyolojik) antropoloji

Ulus tanımı

Kültürel birlik / vatandaşlık temelli

Irk-biçimsel temelli / etnisite vurgulu

Modernleşme hedefi

Evrensel yurttaş yaratmak

Batılılaştırma

Dil yaklaşımı

Fransızca konuşmak “Fransızlık” göstergesi

Türkçe konuşmak etnik aidiyetin temeli

Koloni ilişkisi

Kolonilerde ırkçı antropoloji kullanılır

İçerideki etnik azınlıklar hedef alınır


Yazar: Salih BORA
Yayın Tarihi: 22.08.2025 09:00 –
Güncelleme Tarihi: 07.08.2025 11:40

Kaynak: Kitap Haber

Başa dön tuşu