Üyemize Yönelen Saldırı, Kadın Düşmanı Politikaların Sonucudur

Eğitim Sen Rize Şubesi üyemiz, 2 yıl önce boşandığı erkek tarafından Giresun’un Tirebolu ilçesinde silahlı saldırıya uğramış ve yaralı olarak hastaneye kaldırılmıştır. Üyemizin tedavi süreci hala devam etmektedir. Kadın üyemize yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırı, münferit bir olay değil, iktidarın yıllardır sürdürdüğü kadın düşmanı politikaların, uygulanmayan yasaların ve cezasızlık sisteminin doğal sonucudur.
Evde, işte, sokakta, yaşamın her alanında kadınlar her gün erkekler tarafından şiddete, tacize, mobbinge uğruyor, öldürülüyor. Çünkü şiddet, iktidarın kadın düşmanı politikalarıyla meşrulaştırılıyor, erkek şiddeti politik koruma altına alınıyor. Kadınların yaşam hakkına yönelen saldırılar, eğitimden medyaya, siyasetten yargıya kadar her alanda cinsiyetçi düzenin sistematik sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Şiddet mağduru kadınların koruma kararları kâğıt üzerinde kalıyor; kolluk kuvvetleri kadını değil saldırganı koruyor, yargı cezasızlık politikaları ile failleri ödüllendiriyor. Kadınların bedeni, emeği ve kimliği üzerinde kurulan denetim mekanizmaları; sadece erkek şiddetiyle değil, aynı zamanda devletin ideolojik aygıtlarıyla da sürdürülüyor. Yıllardır sistematik biçimde kadınları eve hapseden, kamusal yaşamdan dışlayan, laikliği aşındıran ve “aileyi kutsal değer” ilan eden politikalar, erkek egemenliğini toplumsal bir norma dönüştürüyor. Bu atmosferde, kadınlar evde, sokakta, işyerlerinde, yani bütün toplumsal alanlarda hedef haline getiriliyor. Rize’de kadın üyemize yönelik saldırı da bu baskı ve şiddet ikliminin sonucudur.
Öte yandan, kadın hakları mücadelesinin her kazanımı bugün doğrudan iktidarın ideolojik hedefindedir. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi, 6284 sayılı yasanın uygulanmaması, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının eğitim müfredatından çıkarılması ve kadın örgütlerinin sistematik biçimde hedef gösterilmesi; hepsi aynı amaca hizmet ediyor: Kadının yaşamı, emeği, kimliği, erkek egemen sistemin sınırları içinde tanımlanmak isteniyor. Bu nedenle, Rize’deki saldırı yalnızca bir bireye yönelik münferit bir olay değil, kamusal yaşamda var olma iradesi gösteren her kadına, her kadın emekçiye yönelmiş politik bir mesajdır.
Cezasızlık politikaları ise bu şiddetin en güçlü zeminidir. Yargı, faillerin “pişman” olduklarını söylemeleriyle indirim verirken, mağdur kadınları “davranışlarıyla kışkırtıcı” olmakla suçluyor. Kolluk güçleri koruma kararlarını uygulatmakta isteksiz duruyor. Kadın cinayetleri “aile içi mesele” olarak görülmeye devam ediyor. Adaletin erkek egemen zihniyetle şekillendiği bir ülkede kadınlar adaleti değil, adaletsizliği yaşıyor. Kadınların yaşamına kast eden failler serbest bırakılırken, hak mücadelesi veren kadınlar, sendikacılar, öğrenciler, gazeteciler yargılanıyor. Böyle bir düzende, şiddet yalnızca sürmekle kalmıyor, derinleşiyor.
Ancak kadına yönelik şiddetle mücadele, yalnızca yasal metinlerle değil, bu metinlerin eşitlikçi bir anlayışla uygulanması ile mümkündür. Eğitimden hukuka, kamusal politikalardan yerel yönetimlere kadar her alanda toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan bir yaklaşım geliştirilmeden, hiçbir yasa kadınları koruyamaz.
Dolayısıyla, kadına yönelik şiddeti önlemek için etkili yasal, toplumsal ve kurumsal mekanizmalar derhal hayata geçirilmeli, İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlüğe girmelidir.
Eğitim Sen olarak, üyemize yönelik saldırının takipçisiyiz. Kadınların yaşam hakkını, emeğini, kimliğini savunmak, aynı zamanda eşit, demokratik ve özgür bir toplum mücadelesidir. Kadınların yaşamını hedef alan bu sisteme karşı bizler eşitlik, özgürlük ve yaşam hakkı için dayanışmamızı büyütecek, mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.
Eğitim-Sen