Aile Söyleşisi: Doç. Dr. Olgun Gündüz – Söyleşi

Aile kavramının çeşitli yaklaşım biçimlerine göre birçok tanımı mevcut. Siz aileyi nasıl tanımlıyorsunuz?
Aile toplumun en küçük birimi olarak anne baba ve çocuklardan oluşan bir yapı. Bu çekirdek ailenin tanımı, dede, nine gibi üst kuşakların da dâhil olduğu geniş aile formları da mevcut. Kır yapılarında çocuk sayısı da fazla olmakla birlikte bu aile biçimleri daha fazla görülürken kent yaşamında daha çok iki veya tek çocuklu çekirdek ailelerin fazla olduğundan bahsedilebilir.
Günümüzde aile olgusuna bakıldığında gittikçe aşındırılmış bir anlama bürünmesi söz konusu. Tehlike çanları çalınması durumu da başka bir boyuttan söz konusu. Aile olgusunun durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Aile gittikçe çözülüyor mu? Bu duruma ne gibi önlemler alınmalı?
Esasında aile toplumumuzda en saygın kurumların başında geliyor. Evlilik dinamiklerinin seyri, boşanma eğilimleri gibi süreçler aile kurumuna zarar veriyor gibi gözükse de aile, toplumsal yapının en saygın kurumlarından biri olarak işlevini devam ettiriyor. Aile kurumuna dair endişeler evlenme ve boşanma dinamiklerindeki gelişmelerle ilişkili. Burada da toplumsal değişme süreçleriyle uyumlu bir seyir var. Daha fazla bireyselleşme ve sosyal bağların zayıflaması aileyi olumsuz etkiliyor. Dijitalleşme, tüketim kültürü ve kitle iletişim araçları ilişkiler üzerinde dönüştürücü bir etkiye sahip. Bu sebepler evlenme gibi süreçleri de doğrudan etkiliyor. Diğer yandan evlenme motivasyonu toplumumuzda hala güçlü, insanlar evlenme konusunda istekli olmayı sürdürüyorlar burada esas problem evliliklerin sürdürülmesinde yaşanan güçlükler. Bu da başka bir beceriyi gerekli kılıyor. Başka rol ve sorumluluklar, evdeki işbölümü, eşler arası iletişim düzeyi, ilişki seviyesi, problem çözme becerisi gibi unsurlar evliliklerin sürdürülmemesinde temel nedenler arasında. Önlemler konusuna gelince, aile gibi sivil alanda gerçekleşen bir hukuki birlikteliğe, daha üst düzenlemelein sınırlı bir etkisi söz konusu olabilir. İnsanlar arası münasebetin biçimi, seviyesi, iş bölümü, dayanışma biçimi gibi unsurlar aile kurumunu da doğrudan etkiliyor. Diğer yandan bireylerin fazlaca kendi konfor alanlarına dönük yaşam formları, bir başkasıyla olan ilişkiyi sürdürme konusunda doğal olarak sınırlılıklar ve fedakârlıklar gerektiriyor. Bunu göze alma motivasyonu giderek düşüyor.
Bildiğiniz üzere 2025 yılı Aile yılı ilan edildi. Devlet bünyesinde böylesi bir kararın alınmasını nasıl karşılıyorsunuz? Beklentileriniz nelerdir?
Aile yılının ilan edilmesi çok önemli çünkü bu kurum hakkında ciddi bir farkındalık yarattı. Ailenin önemi değeri konusunda daha fazla düşünmek zorundayız. Türk aile yapısının, Türk aile kültürünün çok güçlü bir geleneği var. Bu gelenekten yeterince istifade etmediğimiz gibi aile kurumumun karşılaştığı zorluklar konusunda da yeterince kafa yormuyoruz. Evlilikler çok kolay dağılabiliyor, birliktelikler çok kolay bitebiliyor, bunların arkasında sudan sebepler var demek istemiyorum ama bir kısmının küçük destekler ve müdahalelerle çözülebilecek şeyler olduğunu bilmeliyiz.
Türkiye’de aile politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 1926 yılında İsviçre Medeni Kanunundan iktibas yoluyla kabul edilen Türk Medeni Kanunu, aileyi kadın erkek eşitliğiyle benimsemiş, hukuk sisteminde aile, devleti ilgilendiren sosyal bir kurum olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda da 1989 yılında Aile Araştırma Kurumu, 2004 yılında Aile ve sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, 2011 yılında da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulmuştur. 2018 yılında bir dönem Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olarak çalışsa da bu daha sonra Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı şeklinde döndürülmüştür. Aile bireylerinin tümünü odak noktasına alan bu bakanlığın aile üzerine yaptığı çalışmaları yeterli buluyor musunuz? Daha başka neler yapılmalıdır?
Bakanlık isminde aile kavramını taşıyor ve tüm çalışmalar aile merkezli. Korucuyu aile sisteminden tutun da evde bakım desteğine kadar ailenin odak alındığı bir sosyal hizmet anlayışı söz konusu. Bu önemli zira pek çok meseleye aile merkezli yaklaşmak ailenin gücünden istifade ederek çözmeye çalışmak doğru bir yaklaşım. Pandemi dönemini düşünün o dönemin güçlüklerini aile içi dayanışma ile daha kolay atlattık. Özellikle yaşlılar ailelerde bakıldı. Bu bizim kültürümüzde kuşaklar arası dayanışmanın hala güçlü olduğunu gösterdi.
Ailenin korunması, sağlıklı bir nesil ve sağlıklı bağların kurulması noktasında hukuksal açıdan yeterli durumda mıyız?
Hukuk bu alanı düzenleyen yasalar ihtiva ediyor ve aile kurumunun sağlıklı işleyişini ve fonksiyonunu yerine getirmesini sağlıyor. Hukuk daha geniş bir perspektifte düzenleyici denetleyici bir rolde duruyor. Ailenin içinde bulunduğu durumu konuşurken elbette bu alanı düzenleyen kanunlara bakılabilir ama esas bakılması lazım gelen insanlar arası münasebet, iletişim ve ilişki biçimidir. Bireylerin etkilendikleri küresel kapitalist kültür evlilik kurumuna doğrudan etki eden faktörlerin başında gelmektedir. Bu kültürü de eğlence (entertainment), tüketim, rekabet, haz, konfor gibi unsurlar belirlemektedir. Bu unsurların dolaşımda olduğu bir kültürde insanlar arası ilişkiler ciddi biçimde etkilenmektedir. Aşırı bireycilik, narsizim bir başkasına saygı duymayı ve birlikte yaşamayı giderek zorlaştırmaktadır.
Sağlıklı bir aile ortamının tesisi nasıl sağlanabilir? Devlet eliyle ve bireysel anlamda neler yapabilir?
Sağlıklı bir aile ortamı başta eşlerin kendilerini ve birbirlerini doğru tanıdıkları evliliğin getirilerine hazır oldukları, başka bir ifadeyle evlilik hazır bulunuşlukları olan aile ortamlarıdır. Karşılıklı sevgi, saygı, ilgi ve anlayış evlilik bağında tutkal görevi görür. Karşılaşılan sorunları anlayış içinde birbirine destek olarak çözebilen aileler sağlıklı ailelerdir diyebiliriz. İletişimin ve aile bağlarının güçlü olduğu aile yapıları sürekliliği sağlar.
Modernizm bireyselleştirici rolü neticesinde aile kurumunun gittikçe yıpratıldığı bir süreçteyiz. Bununla birlikte aile birliktelikleri hususunda birçok etmen de etkili. Özellikle iletişim kanallarının etkisinin çok fazla olduğunu tahmin ediyoruz. TÜİK verilerine bakıldığında 2023 yılındaki istatistik oranlarında evlenen çiftlerin sayısız 2022 yılında 575.891 iken 2023 yılında 565.435 olarak görünüyor. Boşanan çiftlerin sayısı ise 2022 yılında 182.437 iken 2023 yılında 171.881, 2024 yılında ise 210.000 üzerine çıkmıştır. Soru şu: Aileyi kurmak, aile birliğini sürdürmek günümüzde daha mı zorlaştı? Bunun nedenleri neler olabilir?
Evlenme ve boşanma dinamikleri aile kurumunun toplumdaki işlevini yerine getirip getiremediği konusunda bir veri sunmakla birlikte evlenmelerdeki durağanlık ve boşanmalardaki artış doğrudan aile kurumuna dair izlenim oluşturmamalıdır. Zira toplumumuzda aile hala en saygın kurumlardan biridir, Bunu boşanan bireylerin yeniden evlenme konusundaki motivasyonlarının güçlü olmasından da anlayabiliriz. Toplumumuzda boşananların büyük çoğunluğu yeniden evlenmektedir, bu da aile kurumunun işlevini ve değerini muhafaza ettiğini göstermektedir. Evlenmelerdeki durağanlığın pek çok sebebi vardır, bu konuda, içinde bulunulan bireyci kültürün etkilerinden evin geçimini temin etme kaygısına kadar uzayan bir dizi sebep sayılabilir.
Boşanmaların sebeplerinden size göre ilk 3 tanesini değerlendirebilir misiniz?
En yaygın sebepler arasında eşlerin birbirine karşı ilgisizliği, rol ve sorumlulukları yerine getirememe, sadakat yükümlülüğü ihlali ve şiddet gibi nedenler öne çıkıyor. Biraz açmak gerekirse evlilik eşlerin kem kendilerini gerçekleştirebildikleri hem de birbirlerini besleyebildikleri bir denkliği ihtiva ettiği sürece sağlıklı devam edebilir. Eşlerin beklentilerinin evlilik içinde karşılanmadığı durumlar başka arayışları beraberinde getiriyor bunun da ilk tezahürü ilgisizlik şeklinde ortaya çıkıyor. Diğer yandan eşlerin her ikisinin de çalıştığı durumlarda ev içi rol ve sorumlulukların paylaşımı işbölümü ve dayanışmayı gerekli kılıyor. Çocukların bakımından ev işlerine kadar bir dizi işin birlikte yerine getirilmesi evlilik birlikteliği için önemli bir motivasyon aksi halde bu yükler bir tarafa toplandığında evliliğin sürdürülmesi zorlaşıyor. Bu sebeplere kadına yönelik şiddet ve aldatma da eklenebilir bunlar da boşanmalarda azınsanmayacak bir oranda etkili diyebiliriz.
Sosyal medya hesaplarına sahip olmak eşlerin birbirlerine yönelik tavırlarını nasıl etkilemektedir?
Bu olağan ve doğal bir durum, mesele bu mecraların nasıl kullanıldığı ve özel hayatın mahremiyetini ve eşler arası ilişkileri nasıl etkilediği. Asıl mesele sosyal medya hesapları değil bu alanın yönetilmesidir diyebiliriz. Yüz yüze ilişkilerde aile ortamında eşlerin birbiri ile yakın ve samimi iletişim kurması önemlidir. Bu mecralar bazı durumlarda bu yüz yüze kaliteli iletişimi olumsuz etkiledi ama asıl sebep o mecraların veya hesapların varlığı değil, neden ilginin yüz yüze iletişimden o alana kaydığıdır buna bakmak lazım.
Günümüz aile tipini nasıl değerlendiriyorsunuz, Türk Aile yapısı nasıldır, bundan ne derece uzağız? Nasıl olmalı?
Türk aile yapısı köklü bir geleneği olan geçmişten bugüne tüm kuşaklarda yüksek seviyede ilgi ve karşılık bulan en önemli gücümüzdür. Günümüzde bu yapı geniş aileden çekirdek aileye doğru form değiştirse de muhtevası bakımından değerinden bir şey kaybetmemiştir. Sosyo-demografik göstergeler aile kurumunda yaşanan belli değişimleri ortaya koymakla birlikte, yapılan araştırmalar aynı kurumda önemli sürekliliklerin de izlendiğini göstermektedir. Günümüzde aile; bireyselleşme, dijitalleşme süreçlerinin etkisiyle otonomlaşma kriziyle karşı karşıyadır. Bu aile bireylerinin kendi alanlarını genişletme çabaları ve kendi düşünce ve beklentilerinin karşılanması taleplerini içermektedir. Ailede bu süreç esneklikle yönetilebilirse aile sağlıklı işlevini sürdürebilir ancak bu taleplerin yönetilemediği durumlarda ailede kopuşlar da kaçınılmazdır. Sosyal bağların tesisi ve sürekliliği için ailenin fonksiyonu hayatidir. Bu sebeplerle aile bu işlevini yerine getirmeye devam etmelidir. Toplumsal sürekliliğin sağlanmasında, kültürel aktarımın gerçekleşmesinde, değer aktarımının temininde, kuşaklar arası sosyal bağların tesisinde ailenin önemi büyük. Bu sebeplerle aileye daha çok sahip çıkmalıyız.
Yazar: Bilal CAN –
Yayın Tarihi: 28.04.2025 09:00 –
Güncelleme Tarihi: 27.04.2025 23:35
Kaynak: Kitap Haber